Osmanlı Devleti’nin kurucusu ve banisi
Osman Bey’in yıllarca rüyalarını gördüğü, adeta ömrünü vakfettiği Bursa’nın
fethi için attığı ilk adımlardan birisi şüphesiz ki Balabanbey Kalesi’nin
inşası oldu…
Kalenin yapılış ile ilgili 1303, 1313 ve
1316 tarihleri ifade edilirken, Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Yusuf
Oğuzoğlu, 1303 tarihi üzerinde duruyor. Kayalıklar ve yamaçlar üzerinde
müstahkem bir mevkide bulunan Bursa Kalesi’nin fethi için uzun soluklu bir plan
hazırlayan Osman Bey, şehrin çevresi ile irtibatını kesmek ve tekfuru teslim
olmaya mecbur bırakmak amacıyla kapsamlı bir kuşatma başlattı. Bu çerçevede
şehrin doğusuna ve batısına Havale Kuleleri (bir nevi küçük
kale) yaptırmıştı. Bu kulelerden Bursa Hisarı’nın kuzeybatısına, (bugünkü Hamzabey Camii’nin yakınlarına) inşa edildiği tahmin edilen Aktimur
Kulesi’nden günümüze hiç bir şey ulaşmadı. Diğer kule ise hisarın güneydoğusundaki
bugünkü Mollaarap Mahallesi’nde(Balabanbey İlköğretim Okulu’nun hemen yanında)
bulunuyor. Balabanbey Kalesi de şehrin doğu bölgesini kontrol etmek, yani İznik’ten
gelebilecek yardımların önünü kesmek amacıyla inşa edilmişti.
OSMAN
GAZİ’NİN OĞLU MU?
Kaleler isimlerini ise dönemin ünlü komutanları
Aktimur Bey ile Balabanbey’den aldı. Tarihi kaynakların bir bölümünde Osman Bey’in
komutanlarından olduğu ifade edilen Balabanbey ile ilgili bugün çok detaylı bilgi
bulmak mümkün değil. Ancak bazı kaynaklar, Balabanbey’in aslında Osman Gazi’nin
oğullarından Çoban Bey olduğunu, ‘Balabancık’ adının da Çoban Bey’in mahlası
olduğunu belirtiyor. Bilinen gerçek ise şu; Osman Bey, Ortaasya’dan beri devam eden fetih
sürecinde, her fethedilen bölgeye inşa ettiği kalelere kendi ailesinden
olanları ve yakın çevresindeki komutanları atadı...Bununla birlikte Şeyh Edebali’nin nasihatleri
doğrultusunda beyliğin ilk günlerinden itibaren köklenerek gelişen bir vakıf
geleneği söz konusuydu. Bu geleneğin bir tezahürü olarak bir bölgeyi idare eden
devlet adamları, yörelerini mamur hale getirmek için vakıflar kurarak hanlar,
hamamlar, imaretler ve camiler inşa ettirdi. Zaten bugün Osmanlı tarihi ile ilgili birçok
bilgiye de bu vakıfların, vakfiye ve kitabelerinden ulaşabiliyoruz. Bunlar göz
önünde bulundurulduğunda;Bursa ve çevresinde Balabanbey adına hiçbir vakıf
kaydına ve esere rastlanmamasının yanı sıra Bursa’da Balaban ismiyle ilişkili
sadece Balabanbey kulesinin bulunması, bu ismin bir mahlas olarak kullanılmış
olduğu savını destekliyor. Ayrıca Balabanbey Kalesi içinde Çoban Bey Türbesi’nin
bulunması, yine Gökdere’nin doğusunda kalan bölgenin Çoban Bey’in şahsına vakfedildiği
yönündeki kayıtlar, bizce de bu savı daha güçlü kılıyor. Yani, 10 yıldan fazla
süren Bursa kuşatmasında şehre nefes aldırmayarak önemli başarılar elde eden
Balaban Bey adıyla bilinen bahadırın Osman Gazi’nin oğlu Çoban Bey’den
başkasının olabileceği pek mümkün görünmüyor.
ERMENİ
YETİMHANESİ
Bursa’nın fethine önemli katkılar sağlayan bundan daha
da önemlisi Osmanlılar tarafından kente inşa
edilen ilk yapı olması kuvvetle ihtimal olan Balabanbey Kalesi, şehrin
fethinden sonra stratejik önemini büyük ölçüde yitirdi ve asırlar boyunca dut
ve meyve bahçeleri arasında metruk bir şekilde de olsa varlığını sürdürdü.
Şehri
yerle bir eden 1855 Bursa depreminde ağır hasar gören Balabanbey Kalesi
hakkında birçok araştırma yapan ve kalenin kalıntılarının tam yerini 1927
yılında tespit eden Dr. Tevfik Edebey’in anlatısına göre;
19. yüzyılda Balabanbey Kalesi’nin bulunduğu arazi, Bursa’da
konsolosluk ve tüccarlık yapan Teraneo isimli bir İtalyan tarafından satın alındı
ve sayfiye yeri olarak kullanıldı. Daha sonra bir Ermeni tarafından satın
alınan kalenin bulunduğu alan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar Ermeni
yetimhanesi olarak hizmet verdi. Cumhuriyet döneminde kısa bir süre jandarma
kışlası olarak kullanılan kalenin bulunduğu araziye sonrasında o günkü ismiyle
Mollaarap Mektebi, bugünkü ismiyle de Balabanbey İlköğretim Okulu inşa edildi.
UNUTULAN BİR
TARİH
Tarihsel süreçten de anlaşılacağı üzere Bursa’nın
fetih kapısını açan anahtarlardan biri ve şehirdeki ilk Osmanlı yapısı olan
Balabanbey Kalesi için unutulmuşluk, acı bir kader olsa gerek…Oysa Balabanbey Kalesi, Prusa’yı Bursa yapan, Osmanlı
Beyliği’ni imparatorluğa götürün yolun ilk kilometre taşıydı. Ne yazık ki
Aktimur Kalesi gibi, gün geldi siviller tarafından, gün geldi bu yapıları
korumakla mükellef devlet idarecileri tarafından yağmalandı…Hatta daha yakın bir zamanda 1996 yılında Balabanbey
Kalesi’nin arazisine devlet yöneticilerinin de ortağı olduğu kooperatifle,
apartmanlar dikilmek istendi. Şükür ki bu yağma, bölgede yaşayan vatandaşların
yaptığı yargı başvurusuyla engellendi…
Bursa sevdalısı bir tarihçi olarak, bugün yerel yönetimlerin tarihi ve kültürel
mirası korumaya yönelik çalışmalarını ayakta alkışlıyorum. Eğer bu çalışmalar
yapılmasaydı, belki gelecek kuşaklar, birçok önemli tarihi yapıtı resimlerinden
tanıyabileceklerdi…Bugünün yerel yönetimleri ciddi anlamda Bursa’nın
tarihi kimliğini ön plana çıkarmak istiyorsa, bize göre Aktimur ve Balabanbey
Kalelerini de tıpkı Hisar’da olduğu gibi restore ederek ayağa kaldırmalıdırlar…Eğer İstanbul’da Rumeli Hisarı yaşıyorsa ve bugün hala
ayakta ise Bursa da Aktimur ve Balabanbey Kalesi’ni ayağa kaldırmak zorunda…
(2010 Yılında Şehrengiz Dergisi'nde yayınlanmıştır)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder